Sunday, October 15, 2006

BÜYÜK AŞKIN ÖLÜMSÜZ SİMGESİ; TAJ MAHAL!

Hindistan mutlaka görülmesi gereken bir ülke ve daha fazla bozulmadan mutlaka gitmeli. Tren istasyonunda karşılaştığımız Amerikalı guruptan bir bayan “hayat boyunca yaşanması ama tekrar edilmemesi gereken bir tecrübe" demişti. Kendi açımdan ona katılmıyorum.


Gezimizin son durağı dünyanın 7 harikasından biri olan Taj Mahal’in bulunduğu Agra şehri. “Taj Mahal” Tac sarayı demek.
Sarayın bulunduğu Agra şehri oldukça bakımsız ve pis. Hava kirliliği nedeni ile “Taj Mahal”in yakınına araç gelmesi yasak. O nedenle biraz yürüyoruz.
“Taj Mahal” 1631-54 yılları arasında 5. Moğol İmparator Şah Cihan tarafından İran’lı karısı Ercument Banu Begüm, bir diğer adıyla Mümtaz Mahal için yaptırılmış. Mümtaz Mahal 14. çocuklarını doğururken ölüyor. Şah Cihan çok sevdiği karısının ölümünden o kadar etkileniyor ki saç ve sakallarının bir kac ayda kar beyazına döndüğü söyleniyor.
1631 yılında başlayan ve 20 bin kişinin çalıştığı inşaat tam 22 yılda tamamlanır. Anıtın giriş kapılarının üzerindeki 11’erli iki sıra halindeki toplar bu yılları ifade ederler.
İnşaat için Hindistan ve Asya’nın her yerinden gelen malzeme 1.000 adetlik bir fil ordusu ile taşınmış. Mimarın ise İran’lı Ustad Isa olduğu söylenir. Hatta şahın inşaat bittikten sonra bir kimse böyle bir anıt inşaa edemesin diye orada çalışanların ellerini kestirdiği ama karşılığında da iyi bir para ödediği söylenir.
Yamuna nehri kenarına yapılmış olan bu Hindu, Türk ve İran motifleri ile karıstırılmış mükemmel mimarinin simetrisini bozan tek şey merkeze yerleştirilmiş olan kraliçenin yanına sıkıştırılmış olan Şahın lahtidir.
Efsaneye göre Şah Cihan nehrin karşı tarafına da kendisi için Taj Mahal’in aynısını siyah mermerden yaptırmayı planlamıştır. İki binayı bir köprü ile birlestirecektir. 22 yıllık savurganlığa artık dayanamayan oğlu bu projeyi uygulmasına fırsat vermeden babasını tahttan indirir ve 8 yıl boyunca sarayda “Taj Mahal”i gören bir odaya hapseder. Bu nedenle şah karısına verdiği mezarını ziyaret sözünü tutamaz ve öldüğünde oğlu simetriyi bozma pahasına babasını annesinin yanına gömer.
Taj etrafındaki doğadan aldığı renk yansımaları ile günün her saatinde farkli bir renge bürünür ve o nedenle bütün gününüzü orada geçirmeniz tavsiye edilir. Ne yazık ki biz bunu yapamadık ve şansımıza o gun hava bulutluydu ama yine de şahın hapsedildiği odadan sisler içindeki Taj’ı görmek mümkündü. Onu seyrederken şahın neler hissettiğini düşünmemeye çalıştım.
SON DURAĞIMIZ AGRA!
Trenle geri dönerken görmeye alıştığımız manzaraya bu defalık son kez bakıyorduk; 20 km'lik hızla giden trenin penceresinden bir kaç metre aralıkla, kuşlar gibi dizilmiş ve trene bakarak hacetini gören erkekler! Gerçi kadınlar da var ama ya azınlıkta yada daha gizli yapıyorlar. Kadınların gittiği bir tuvalet olsa erkekler de giderdi herhalde, değil mi?! Trenin pencereleri açılmadığı ve camlar da temiz olmadığı için onları defalarca görmüş olmamıza rağmen resimlerini çekmeyi başaramadık. Bir dahaki sefere! (Söz veremiyorum, zira zor iş). Bu arada çuvaldızı da batıralım kendimize. Bizim ülkemizde yabancılar bu tür farklı görüntüleri çektiklerinde sinir olmuyor muyuz?
Son günümü Delhi turu yaparak geçirdim. Delhi şehir turunda ben, 3 Amerikalı ve 1 Japon vardık yabancı olarak ve durduğumuz her yerde 2 Hintli turist gençle resim çektirmek zorunda kaldık. Yılışmak veya ısrar etmek yok. Çok doğal ve samimiler. Sarışın bir Türk arkadaşa fotoğraf karşılığı 50 rupi önermişler! Büyük para, çünkü vasıfsız bir işçi günde 10 rupi (20 pence) kazanıyor ve açlık sınırı günlük 10 rupi olarak belirlenmiş durumda ve geliri günlük 10 rupinin altında olan 300 milyon Hintli varmış. 1 litre su 10 rupi! 1 küçük pide 10 rupi. 1 kilo yeşil biber 20 rupi. Yeşil biberi yabana atmayın; temel gıda maddelerinden!
"Hastalandınız mı?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Hayır hastalanmadık! Hem biz aşı da olmamıştık! Trende bile yemek yedim ama çok şükür bir şey olmadı. İtiraf edeyim ben kendi ülkemde dışardan yemek yediğimde, ortalamada 2 haftada bir hastalanırım. O nedenle sanki kendi ülkesinde herkes tertemizmiş de, o adamlar da ellerinde imkan olduğu halde! pislermiş gibi garip garip yorum yapanlara kızıyorum. Beni yakından tanıyanlar ne kadar titiz olduğumu, özellikle de restorancılık geçmişimden dolayı hijyen konusundaki hassasiyetimi iyi bilirler. Her şey bir yana gerçeklik bir yana! Gittiğiniz yerin koşullarını kendiniz için en pozitife dönüştürerek adapte olmaya çalışacaksınız; ne de olsa 1 milyar 200 milyon insan sizin için 15 günde değişmeyecekler! Titizliğimi koruyacağım diye de dünyanın en görülmeye değer ülkelerinden birini ıska geçemezsiniz.
Sözün özü; Hindistan mutlaka görülmesi gereken bir ülke ve daha fazla bozulmadan mutlaka gitmeli. Tren istasyonunda karşılaştığımız Amerikalı guruptan bir bayan “hayat boyunca yaşanması ama tekrar edilmemesi gereken bir tecrübe" demişti. Kendi açımdan ona katılmıyorum. Belki de bizim gibi halinden bir türlü memnun olmayan ve gözü daima komşunun tavuğunda olan bir milletin Hindistan'a daha sık gidip insanların o yokluk içinde dahi nasıl mutlu olduğunu ve daha az suç işlediğini öğrenmesi gerekiyor. Belki de tavuğu olan komşuya bir kere bakıyorsak, tavuğu olmayan komşuya daha fazla bakmalıyız ki kendi kazımızla mutlu olmayı öğrenebilelim.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home